Kalp yetersizliği hastalarında önemli çalışmalarından olan PARADIGM-HF ve PARAGON-HF’teki 13 bin hastanın retrospektif analizinde kalp yetersizliği hastalarının beklenenden 3 kat daha fazla pnömoni oldukları ve pnömoni olduktan sonra da 4 kat daha fazla ölüm riskleri olduğu saptanmıştır. Araştırmacılar aynı zamanda korunmuş EF’li hastaların pnömoni için en yüksek riskli grup olduğunu saptamışlardır. Bu bulgular kalp yetersizliği olanlarda pnömoniye karşı aşılamanın öneminin altını çizmektedir.
John McMurray tarafından yürütülen çalışmanın otörleri; PARADIGM-HF çalışmasındaki hastaların %6,3’ünün ve PARAGON-HF çalışmasındaki hastaların %10,6’sının pnömoni geçirdiğini raporlamışlardır.
McMurray bir röportajında; bu çalışmayı yapmalarındaki sebebin birçok kalp yetersizliği hastasının pnömoniye karşı olması gerektiği gibi aşılanmaması olduğunu ve bu konudaki eksikliği vurgulamak için pnömoninin sıklığını ve sonuçlarını göstermek istedikleri şeklinde ifade etmiştir.
McMurray; bu çalışmanın pnömoni insidansı ve pnömoni ile ilişkili sonuçların gösterilmesi ile ilgili olarak iki farklı ejeksiyon fraksiyonu fenotipindeyapılan ilk çalışma olduğuna inanmaktadır.
PARAGON-HF ve PARADIGM HF
Post-hoc analizler; PARADIGM-HF Çalışması’ndaki düşük EF’li 8399 ve PARAGON-HF Çalışması’ndaki 4796 hastada yapılmıştır. Analizlerde PARADIGM-HF Çalışması’ndaki 528 ve PARAGON-HF Çalışması’ndaki 510 pnömoni geçiren hastayaodaklanılmıştır. PARADIM-HF’te yılda 29/1000 ve PARAGON-HF’te ise yılda 39/1000 insidans saptanmıştır.
Pnömoni sonrasında PARADIGM-HF hastalarında ölüm oranı 4,34 kat artarken PARAGON-HF hastalarında ise 3,76 kat artış göstermiştir. Pnömomi geçirenlerin geçirmeyenlere göre daha uzun süre kalp yetersizliğine eğilimli oldukları saptanırken; kalp yetersizliği nedeni ile önceki hastaneye yatış sıklığı arasında fark saptanmamıştır.
Pnömoni geçirenlerin daha yaşlı olduğu (66,9 vs 64,6) ve erkek cinsiyetin (83,9 vs 77,8) daha baskın olduğu saptanmış ve ortalama yaşın ise PARADIGM-HF’te neredeyse bir dekat daha genç olduğu gösterilmiş. (64 vs 73).
Pnömoni geçirenlerin daha kötü Kansas City Kardiyomyopati Ölçeği’ne sahip oldukları saptanırken New York Kalp Derneği Fonksiyonel Sınıfı açısından fark saptanmamış. Ayrıca pmömoni geçiren hastaların daha fazla kronik obstruktif akciğer hastalığına sahip oldukları görülmüş.
McMurray çalışmayı yapmalarının başka bir nedenini ise; koroner arter hastalığı ve akut myokard infarktüsü olan hastalarda bir akut pnömoni atağı ile ilişkili uzun dönem sonraki vasküler olaylar ve ölümler ile ilgili devam eden riskler ile ilgili önceki bulguların kalp yetersizliği hastalarında da varlığını araştırmak olduğunu ve bunun kalp yetersizliği hastalarında da saptandığını ifade ediyor. Örneğin pnömoni sonrası; ölüm ve hastaneye yatış riskinin ilk ayda 9,48 katve 3. ve daha sonraki aylarda ise 1,59 kat arttığı gösterilmiş.
Kalp yetersizliği hastalarında aşılama önemlidir
McMurray kalp yetersizliği hastalarında aşılamanın önemini vurgulamakla birikte; korunmuş EF’li hastalara sunulabilecek tedavi seçeneğinin az olması nedeni ile özellikle bu grupta aşılamanın değerinin daha da arttığının altını çizmektedir. Ayrıca COVID-19 pandemisinin solunum sistemi enfeksiyonlarının tehlikesi ve aşılamanın önemi açısından iyi bir hatırlatıcı olduğunu ifade etmektedir.
Dr. Donna Mancini ve Gregory Gibson; 3 ay ve daha sonraki dönemlerde de artan kardiyovasküler olay riskinin yeni bir bulgu olduğunu JACC’taki bir yorumlarında belirtmişlerdir. Ayrıca her ikisi de çalışmanın özellikle pandemi döneminde kalp yetersizliği hastalarında pnömoninin riski açısından iyi bir hatırlatıcı olduğunu yazmışlardır.
Dr. Mancini ve Gibson: “Aşılama tek başına her derde deva gibi görünmese de hastalığın şiddetini azaltmak ve sonuçlarını iyileştirmek için kolay ulaşılabilir bir araçtır” şeklinde yazmışlardır ve bir gram önlemenin bir kilo tedaviye değer olduğunu vurgulamışlardır.